Prof. Dr. Ebru Aktan Acar ile “Okul Öncesi Eğitim” Üzerine Söyleşi

1- Merhaba Sevgili Ebru Hocam. TÖZOK Derneği özel eğitim komisyonuna girdiğimde komisyon başkanı olarak tanımıştım sizi… Salt bir akademisyen olmadığınızı, aynı zamanda kendini gönüllü çalışmalara adamış bir girişimci ve sosyal sorumluluk sevdalısı bir eğitimci olduğunuzu çok vakit geçmeden fark ettim. Bize kendinizi tanıtır mısınız kimdir Ebru Aktan Acar?

Merhaba Batuhan, 1993 yılında Boğaziçi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nden mezun oldum. 1996 yılında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Anaokulu Öğretmenliği Bilim Dalı’nda Yüksek Lisans, 2001 yılında Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Okul Öncesi Eğitimi Bilim Dalı’nda Doktora Programını tamamladım. 1997 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Okul Öncesi Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak görev yapmaya başladım. Aynı üniversitede 2002 yılında Yardımcı Doçent, 2010 yılında Doçent, 2017 yılında da Profesör unvanını elde ettim. Halen Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Temel Eğitim Bölümü Okul Öncesi Eğitimi Anabilim Dalı’nda Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktayım. Çalışma alanlarım arasında erken okuryazarlık becerileri, dünyada uygulanan farklı erken çocukluk eğitimi model ve yaklaşımları, barış eğitimi ve farklılıklara saygı gibi konular yer almaktadır. DAAD, MASHAV, TÜBA, YÖK Bursu gibi farklı ulusal/uluslararası kurum ve kuruluşların sağladığı burslar kapsamında Almanya, İngiltere, Hindistan ve İsrail başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde erken çocukluk eğitimi alanında araştırmalar ve alan gezileri yürüttüm; çok sayıda ulusal/uluslararası yayın ve proje çalışmalarım bulunmaktadır. 1999 yılından bu yana dünyadaki tüm çocukların erken çocukluk hizmetlerinden eşit şartlarda yararlanmasını hedefleyen The World Forum Foundation’ın (WFF) Türkiye temsilciliği görevini yürütüyorum. 2019 yılında kurulan Kimlikli Bebekler Eğitim Girişimi Derneği’nin de Başkanlığı’nı sürdürüyorum. Farklı paydaşların (Üniversite-STK-Yerel Yönetim) işbirliği ile düşük sosyoekonomik koşullardan gelen ve okul öncesi eğitime erişemeyen 4-6 yaş arasındaki Türk ve Mülteci çocuklara ve ailelerine ücretsiz erken çocukluk eğitimi hizmeti sunan toplum temelli bir model Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ÇABA Çok Amaçlı Erken Çocukluk Eğitimi Merkezi’nin (ÇABAÇAM) Kurucusuyum.

2- Okul öncesi eğitim toplum olarak en çok yoğunlaşmamız gereken alan aslında. Bu konuda birçok akademisyen, STK, öğretmen, bürokrat veya siyasetçi çalışmalar yapıyor ama hala okul öncesi eğitimde OECD ülkeleri içinde çok iyi bir yerde değiliz. Neler düşünüyorsunuz bu alanla ilgili bulunduğumuz konum hakkında?

Okul öncesi eğitim, çocuğun doğduğu günden temel eğitime başladığı güne kadar yani 0-6 yaş arasındaki dönemi kapsayan ve çocukların gelecekteki yaşamlarında çok önemli bir yeri olan, çocukların zihinsel, fiziksel, sosyal, duygusal ve dil gelişimini büyük ölçüde tamamladığı gelişim ve eğitim sürecidir. Hem çevresel hem de biyolojik etkenlere baktığımızda son derece kritik bir zaman dilimini kapsayan okul öncesi yıllar, çocuğun gelişimi için en önemli ve ileride telafisi güç olan dönemlerden biridir. Son yıllarda yapılan araştırmalar özellikle çocuğun hayatında ilk yılların öneminin altını çiziyor. İlk 3 yıl beyin gelişiminin en hızlı olduğu dönem. Ayrıca çocukların kişilik gelişimleri de dahil olmak üzere tüm gelişim alanları okul öncesi eğitim dönemi ya da sihirli yıllar dediğimiz bu süreçde gelişiyor. Tüm bunlara ek olarak okul öncesi eğitim toplumsal eşitsizliğin giderilmesindeki en erken müdahaledir diyebiliriz.

Ülkemizde okul öncesi eğitimde okullulaşma oranları 2000’lerin başında %3-5 ler de iken Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2009-2010 eğitim-öğretim yılında 32 ilde başlattığı pilot uygulama ile 5 yaş çocuklar için okul öncesi eğitim zorunlu hale getirildi. Bu uygulama, seçilen illerin okul öncesinde 5 yaş okullulaşma oranlarının ülke ortalamasının üzerinde olması, pilot olarak düşük nüfuslu ve daha avantajlı konumdaki illerin seçilmesi nedeniyle eleştirilse de, proje uygulandığı illerde kısmen başarılı oldu. Okul öncesinde 5 yaş okullulaşma oranı bir yılda %71’den %93’e yükseldi. 2010-2011 eğitim-öğretim yılında pilot uygulama yapılan il sayısı 57’ye,2011-2012’de 71’e çıkarıldı. 2012’de ise 4+4+4 sistemine geçişle okula başlama yaşının düşmesi ve okul öncesi eğitimin zorunlu eğitim kapsamına alınmaması nedeniyle proje geçerliliğini yitirdi.

Eğitim Reformu Girişimi’nin her yıl düzenli olarak yayınladığı Eğitim İzleme Raporu 2020’ye göre, ülkemizde halen 3 yaşda 1.137.000 çocuğumuz okul öncesi eğitim hizmetlerinden faydalanamıyor. Oysaki daha öncede belirttiği gibi beyin gelişiminin en hızlı olduğu yıllar bu yıllar; ne yazık ki bu dönemde okul öncesi eğitim hizmetini veren kurumlar sadece Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı kurumlar olup ücretli. 5 yaşında olan 387.272 çocuğumuz ise okul öncesi eğitim almadan ilkokul birinci sınıfa başlıyor. Okul öncesi eğitimin amaçlarından birisinin de çocukları ilkokula ve akademik yaşama hazırlamak olduğunu düşünecek olursak bu durum tüm akademik ve okula uyum sürecini olumsuz olarak etkiliyor. Ülkemiz OECD 2020 Raporuna göre 3-5 yaşda % 41.8‘lik okullulaşma oranı ile OECD ülkeleri arasında maalesef en son sırada yer alıyor.

Onuncu Kalkınma Planında 2019 yılına kadar ‘’Her çocuğun en az bir yıl okul öncesi eğitim almış olarak ilkokula başlamasını sağlamak’’ öncelikli hedefler arasına alındı. Maalesef bu hedefe ekonomik nedenlerden ve salgının yarattığı zorluklar nedeniyle ulaşamadık. Milli Eğitim Bakanlığı 2023 Eğitim Vizyonu’nda eğitime erişim konusunda en fazla vurgulanan kademe okul öncesi eğitim oldu ve 5 yaşındaki çocuklar için bir yıl okul öncesi eğitimin zorunlu olacağı vurgulandı. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığına göre Onbirinci Kalkınma Planı, 2018 yılında %75.1 olan 5 yaş okullaşma oranının 2023’de %100’e çıkarılmasını hedefliyor. Çocukların üstün yararını gözeten, aile ve çocukların yaşam ve eğitim hak ve hizmetlerine erişimini destekleyen hem yerel hem de ulusalda Kamu, STK, Akademi, Yerel Yönetim işbirliğiyle bütünleşik ve kapsayıcı politikalar geliştirmemiz gerekli. Sözün özü 83 milyon nüfusa sahip ülkemizde 0-6 yaş arasındaki çocuk sayımızın 10 milyona yaklaştığı, bunlara yüzbinlerce geçici koruma altındaki çocuklarında eklendiğini düşünecek olursak okul öncesi eğitimin ivedilikle tüm çocuklar için zorunlu ve ücretsiz olması gerekli.

3- Okul öncesi eğitim alanına yönelişiniz nasıl oldu? Sizi bu alanda bu kadar tutku ile çalışmaya iten motivasyon ne?

Üniversitede Psikoloji eğitimi aldım. 2. Sınıfta aldığım Okul Öncesi Eğitim Seçmeli Dersinin ardından Çok Saygıdeğer Hocam Rahmetli Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın AÇEV’deki çalışmalarını Sosyal Psikoloji Dersinde dinledikten sonra yönümü çocuklara döndürmeye karar verdim. O yıllarda okul öncesi eğitim yüksek lisans programı sadece Marmara Üniversitesi’nde vardı. Çok Kıymetli Hocam Prof. Dr. Ayla Oktay’ı ziyaret ederek kendisinden başvuru süreci ile ilgili detayları öğrendim. Bana upuzun bir kitap listesi verdiğini hatırlıyorum. Sınavı kazanarak yüksek lisansıma devam ettim. Ardından 1996 yılında aynı üniversitede Doktora Programı açıldı. Ona kaydoldum ve 2001 yılında Türkiye’de okul öncesi eğitim alanının ilk doktoru ünvanını kazanarak mezun oldum. Motivasyona gelecek olursam Batuhan sanırım çocukluğun çok kıymetli yıllar olduğunu biliyorum. Bu yılların insan hayatındaki öneminden hareketle tüm çocukların eşit şartlarda eğitime ulaşmaları için tüm çabam. Onlardaki değişimi ve dönüşümü görmem de benim motivasyonum. Rahmetli Prof. Dr. Doğan Cücenoğlu Hocamında bir sohbetinde zikrettiği gibi Türkiye’de doğan çocukların fırsat eşitsizliğinden etkilenmeden hakettikleri şartlarda yaşamaları için ne kadarına ulaşabilirim, benim derdim bu sanırım. Bu belki benim yıllarıma, aylarıma, günlerime, saatlerime, hatta saniyelerime anlam veriyor.

4- Aynı zamanda bir de “ÇABAÇAM” (Çok Amaçlı Erken Çocukluk Eğitimi Merkezi) oluşumunu yürütüyorsunuz. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi bünyesinde kurulan ve ÇABA Derneği sponsorluğunda çalışmalarına devam eden bir projeden bahsediyoruz. Bize tüm üniversitelere örnek olabilecek ÇABAÇAM’ı ve etkinliklerini anlatabilir misiniz?

ÇABAÇAM benim hayalimdi. Hayalimin peşinden koştum diyebilirimJ Seneler önce Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne bir seminer için gittiğimde okul öncesi öğretmen adayları için hazırlanmış bir uygulama sınıfı gördüm ve çok etkilendim. Çocukların gelişimlerine göre düzenlenmiş bir uygulama sınıfı. Küçük masalar, küçük dolaplar, minik materyaller… Öğretmen adayları bu sınıfta drama, çocuk edebiyatı, materyal tasarımı gibi uygulamaya yönelik derslerin eğitimlerini alıyorlardı. Bu sınıf, yurtdışında öğretmen yetiştiren bazı kurumlarda (özellikle Finlandiya’da Helsinki Üniversitesi bünyesinde) gördüğüm modellere de oldukça benziyordu. Bunun yanı sıra, akademik hayata başladığım andan itibaren hem ülkemizdeki hem de yurtdışındaki erken çocukluk eğitimi model ve yaklaşımlarını takip etmeye çalışıyorum. Hangi ülkede, ne tür bir ihtiyaçla, hangi model/yaklaşım doğmuş,  bu model ve yaklaşımlar içinde bulundukları dönemin siyasi, ekonomik ve sosyal ortamından hareketle nasıl şekillenmiş? O modelde program nasıl?  Çocuğa, aileye ve öğretmene yaklaşım nasıl? Çevre düzenlemesi, öğrenme ortamı vb. nasıl? Gerek erken yaşlarda eğitimin uzun vadedeki etkilerini, gerekse de özellikle ülkemizdeki okul öncesi eğitimin okullulaşma oranlarının arzu edilen düzeye ulaşmadığını düşünecek olursak, hem çocuğu, hem ailesini, hem yakın çevresini hem de öğretmen adaylarını kapsayacak bir modelin acilen gerekli olduğu sıkça düşündüğüm bir şeydi.

Buna ek olarak birçok araştırma erken çocukluk eğitiminin dezavantajlı ortamlardan gelen çocukların gelişimlerine daha fazla katkı sağladığını ortaya koyuyor. Erken çocukluk eğitimi, çocukların eşit fırsatlarla okula başlaması için en önemli adım. Ayrıca bu modelde üniversitenin (akademi) yanı sıra yerel yönetimlerden, sivil toplum örgütlerinden, vakıflardan, kişi/kurumlardan da destek alabilirdik. Tüm bunlardan ilham alarak bir proje yazıp üniversitemiz Bilimsel Araştırmalar Komisyonuna (BAP) başvurdum. Projeyi, o dönem İlköğretim Bölüm Başkanı olan Rahmetli Hocam Prof. Dr. Suzan (Susanne) Erbaş da destekledi. BAP’dan aldığımız bütçeyle çocuklar için küçük masa, sandalye gibi mobilyalar ve bir miktar materyal aldık. Bu hayalime, önce öğrencim sonra da meslektaşım olan Üniversitemiz eski Araştırma Görevlisi Sevgili Özlem Çelebioğlu da dahil oldu ve projemize Eğitim Fakültesi’nin içinde yer alan lojmanın üst katında iki oda, bir salon minik bir dairede 2006 yılının Mart ayında başladık. O dönemde Prof. Dr. Suzan Erbaş Hocamızı kalp krizinden ani bir şekilde kaybedince Üniversitemiz Senatosu’nun kararıyla sınıfa “Prof. Dr. Suzan Erbaş Çok Amaçlı Erken Çocukluk Eğitimi Sınıfı” adı verildi. Projeye dönem ortasında başladığımızdan, belli bir süre sadece okul öncesi öğretmen adaylarımızla uygulamaya yönelik çeşitli derslerimizi bu sınıfta gerçekleştirdik. Ardından Emekli Öğretmen aynı zamanda da çok sevdiğim dostum değerli Yüksel Özdemir’in desteğiyle ilk çocuklarımızı Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği vasıtasıyla 2008 yılı itibariyla almaya başladık. 2012 yılına kadar aynı isimle devam eden Projemiz, 2012-2015 yılları arasında ‘ÇABA Çok Amaçlı Erken Çocukluk Eğitimi Sınıfı’ adıyla Eğitim Fakültesi Anafartalar Yerleşkesi’nde; 2015 yılından itibaren de Terzioğlu Yerleşkesi’ndeki yeni binasında ‘ÇABA Çok Amaçlı Erken Çocukluk Eğitimi Merkezi (ÇABAÇAM)’ olarak hizmet vermeye devam ediyor.

Üniversite, Yerel Yönetim ve Sivil Toplum Örgütleri’nin işbirliğine örnek bir model teşkil edecek şekilde Üniversitemiz Rektörlüğü, İstanbul ÇABA Derneği ve Kepez Belediyesi desteğiyle eğitimine devam eden ÇABAÇAM’ın temel amacı, toplum katılımlı iş birliklerinin oluşturulması yoluyla, özellikle gelişimsel olarak risk altında olan ve dezavantajlı ortamlardan gelen çocuklar ile aileleri (kırılgan gruplar) için erken çocukluk hizmetleri sağlamak; ayrıca hizmet öncesi öğretmen adaylarının teori ile pratiği bir araya getirmeleri, yaparak-yaşayarak öğrenmeleri, bireysel ve mesleki pratiklerini güçlendirmeleri için onlara uygun fırsatlar sunmaktır. 2015 yılı itibariyle Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği ile işbirliği kurularak geçici koruma altındaki çocuklarımız ve ailelerimiz de ÇABAÇAM’da eğitim almaya başladılar.

Ülkemizde kurumsal olarak yürütülen erken çocukluk eğitimi hizmetlerini desteklemek amacıyla toplum temelli bir erken müdahale programı olarak geliştirdiğimiz ÇABAÇAM, okul öncesi dönemdeki çocuğu “merkeze alarak”, çocuğun “iyi olma halinden” hareketle anne-babası, ev ortamı ve akrabaları, çevresi, öğretmen adayları, hizmet içindeki öğretmenler olmak üzere çocuğa dokunan her kesimi hedef kitlesi içerisine almaktadır. Proje kapsamında bugüne kadar 4-6 yaş arasında toplam 200 çocuğumuza, ailesine ve 500’e yakın hizmet öncesi öğretmen adayına (Eğitim Fakültesinin Okul Öncesi Öğretmenliği Anabilim Dalı başta olmak üzere farklı anabilim dallarından) eğitim sağladık. Bireyin topluluğu, topluluğun bireyi desteklediği, çok amaçlı, bir arada yaşama kültürünü destekleyen, nesiller arası işbirliğine dayanan, kapsayıcı, yenilikçi, araştırma odaklı bir ekosistem, öğrenme serüveni ve yaşam laboratuvarı diyebiliriz ÇABAÇAM için…

ÇABAÇAM’da bilimsel olarak da etkililiği kanıtlanmış Çok Amaçlı Sınıf Erken Müdahale Programı’nı (ÇASEMP) uyguluyoruz. Bu müdahale programını uygularken eğitime ihtiyaç duyan/eğitimden yoksun 4-6 yaş arasındaki çocukların özellikle zihinsel ve sosyal-duygusal becerilerini geliştirmeyi hedefliyoruz. Çocuklarımıza ulaşırken de Eğitim Fakültesi’nin farklı lisans programlarında öğrenimlerine devam eden gönüllü öğretmen adaylarımızla çocuklarımızı buluşturarak onlara dokunmalarını sağlıyoruz. Aynı zamanda sosyoekonomik ve sosyokültürel açıdan dezavantajlı ailelerimizin de yaşam boyu eğitimlerine destek vererek aile eğitimleri ve kurslar düzenliyoruz. Suriye, Afganistan ve Irak başta olmak üzere birçok ülkeden gelen geçici koruma altındaki çocuklar ve aileleri de ÇABAÇAM’da eğitim fırsatı elde ediyorlar. Farklı kültürlere ve farklı dillere sahip olan çocuklarımız burada yaşam öykülerinin benzerliği ile harmanlanarak ortak bir öğrenme ortamı yaratıyorlar. ÇABAÇAM’da başta Türkçe olmak üzere Arapça, Farsça, İngilizce ve farklı dillerin birleşimi ve yaşam öyküleri var. Çok kültürlü bir ortamda çocuklar birbirlerinden öğreniyorlar. Bizler için en büyük kazanım bu aslında.

Öğrenmeleri gereken becerilerini/kazanımlarını okulda aktif bir şekilde yaparak- yaşayarak deneyimliyor, merak ettikleri konuları sorumlu eğitmenlerinin geliştirdikleri projelerle keşfediyorlar. Müzik, jimnastik, fen bilgisi gibi farklı alanlarındaki branş dersleri ile harmanlanan çok yönlü bir eğitim müfredatıyla bilgiyi yapılandırıyor, her hafta gerçekleştirilen alan gezileri aracılığıyla da bilgiyi yerinde deneyimliyorlar. Örneğin; bir alan gezisi kapsamında pazara gittiklerinde, dönüşte okulda aldıkları mevsim meyveleri/sebzeleri ile reçel yapmayı ve turşu kurmayı, artan meyvelerle ve sebzelerle temizlik malzemesi yapmayı deneyimliyorlar. Çocukların kazanımlarının ihtiyaç temelli olması bizler için yol gösterici.

Ebeveynlerimiz ÇABAÇAM Ailemizin en değerli parçalarından biri. Mevcut ve geçmiş dönemlerdeki ailelerimize yönelik en az üç haftada bir olmak üzere Aile Eğitimleri düzenliyoruz. Ayrıca iki haftada bir Aile Katılımı çalışmaları kapsamında ebeveynlerimiz çocuklar ile bir araya gelerek okulumuzda etkinlikler gerçekleştiriyorlar; alan gezilerine katılıyorlar. Gönüllü destek veren Psikolojik Danışman ve Rehberlerimiz ailelerimiz ile bireysel görüşmeler yaparak kendilerine bireysel ve psikolojik anlamda destek oluyorlar.

Çanakkale Halk Eğitim Merkezi tarafından görevlendirilen bir usta öğretici tarafından ailelerimize haftada bir gün dikiş, nakış, el sanatları kursu veriliyor. Böylece ailelerimiz ÇABAÇAM’da vakit geçiriyor ve kendilerine zaman ayırarak üretmeyi deneyimlemiş oluyorlar. Hedefimiz ailelerimize, özellikle çalışmayan annelerimize ÇABAÇAM’da iş istihdamı yaratarak mutfağımızda, servis aracımızda, yardımcı personelimiz olarak kendilerini desteklemek… Bu konuda girişimlerimiz sürekli olarak devam ediyor.

ÇABAÇAM’da bir Cuma günümüz…

Çocuklarımız grup odasında etkinliklerine devam ederken ailelerimiz seminer odasında Aile Eğitiminden yeni çıkmış; bir annemiz çocukların mutfakta ara öğünlerini hazırlamaya yardım ediyor, diğer annemiz kış bahçesinde çocuğunu beklerken bibliyotekteki ebeveyn kütüphanesinden aldığı bir kitabı okuyor, bir diğeri üst kattaki Hayal Odasında bebeğini uyutuyor, bir annemiz de çocuğunu gözlem odasından izliyor… Siz de elinizde kahvenizle çocuğu merkeze alarak yakın çevresini, ailesini, kardeşlerini, akrabalarını, onlar arasındaki iletişim ve diyaloğu destekleyen ve güçlendiren bu güzel ekosisteme tanıklık ediyorsunuz. Gülümseyerek mutlulukla, huzurla… İşte bizim okulumuzun amacı bu öğrenme ortamını onlara yaratmaya devam etmek!

Ayrıca ÇABAÇAM’ın dört boyutundan biri olan Toplum boyutu kapsamında, her ay Çanakkale halkına yönelik Çabaçam Sohbetleri düzenliyoruz. Bu sohbetlerde eğitim, sağlık, hukuk gibi farklı konulardan misafir konuşmacılarımızla anne-babaları, gençleri buluşturuyoruz. Buna ek olarak haftasonları Aile-Çocuk etkinlikleri düzenleyerek Çanakkalede yaşayan ailelerin çocuklarıyla birlikte keyifli vakitler geçirmelerine imkan sunuyoruz. Bu etkinliklerde gönüllü eğitmenlerimiz aktif rol alıyorlar.

Çocuk Hakları Sözleşmesinin 28. maddesine göre her çocuğun etnik kökeni, dili, dini, cinsiyeti, özel durumu, SES, kültürel kimliğinden bağımsız olarak fırsat eşitliği temelinde kapsayıcı nitelikli eğitim alma ve eğitim hizmetlerinden eşit düzeyde faydalanabilme hakkı var. Biz de ÇABAÇAM’da 2005’den bu yana çocuklarımız, aileler ve gönüllü öğretmen adayları için kurduğumuz ortak bir öğrenme ortamı hayaliyle bir model yarattık. Hayalimiz, Türkiye’de doğan her çocuğun eşit öğrenme fırsatına sahip olması, fırsat eşitsizliğinin yarattığı uçurumun erken yaşlarda verilen eğitimle kapanması ve temel eğitime eşit şartlarda başlamasını sağlamak. 

5- Bir de Kimlikli Bebekler Derneği var tabii… İlk duyduğumda nasıl daha önce farketmemişim dediğim bir proje ve felsefe… Hiç duymayanlar için birazcık bahseder misiniz hocam?

Tabi seve seve paylaşırım. Kimlikli Bebekler Yaklaşımı, çocukların duygularını ifade edebilmeleri ve anlamaları, farklı kimlik, ırk, cinsiyet, ten rengi ve engele sahip olan insanlara saygı göstererek eşitlik, adalet gibi konularda duyarlı olmalarını sağlayan, önyargı ve ayrımcılıkla mücadele etmeyi hedefleyen bir Yaklaşım. 1980’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya şehrinde farklı kültürlerden ve etnik gruplardan gelen çocuklardan oluşan sınıfında yeterli kaynağa ve materyale sahip olamayan Amerikalı sınıf öğretmeni Kay Taus, farklılıkları çocuklara anlatabilmek, farklılıkların zenginlik olduğunu anlamalarını ve saygı duymalarını sağlamak amacıyla fiziksel özellikleri farklı olan ve değişik kültürleri temsil eden karton bebekler hazırlamış. Sonrasında karton bebekler yerine kendi yaptığı bez bebekleri kullanmış ve onlara yazdığı hikayeleri çocuklarla paylaşmış. 1989 yılında Kay Taus’un ardından Louise Derman-Sparks ve ekibi Amerika Birleşik Devletleri’nde ayrımcılığın sıklıkla görüldüğü toplumlarda büyüyen çocukların ihtiyaçlarını tespit ederek öğretmenleri harekete geçmeleri konusunda desteklemiş. Önyargı konusunda uzman olan ve Kimlikli Bebekler Eğitimi veren Babette Brown ise ilk defa 2000 senesinde, Danimarkalı ve Finlandiyalı iki meslektaşı ile birlikte ortak yürüttüğü Avrupa Birliği Comenius Projesi’yle bebekleri İngiltere’ye getirmiş; başta Almanya Avusturya, İzlanda gibi farklı Avrupa ülkelerinde eğitimler vermiş.

2002 yılında Alman Hükümetinden aldığım DAAD Bursu ile gittiğim Berlin’de Babette Brown’dan eğitim alma şansını elde ederek dönünce ülkemizde Kimlikli Bebekler Yaklaşımı’nı yaygınlaştırma konusundaki çalışmalarımı yürütmeye başladım. 2009 yılında Boğaziçi Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Merkezi Eğitim Komisyonu’nun üyesi olarak ilk projemizi Mardin’de yürüterek hem öğretmenlere Kimlikli Bebekler Yaklaşımı eğitimi verdik; hem de Suriyeli kadınlara bebek dikimini öğreterek istihdam yarattık. Yıllar içerisinde gerek akademik boyutta gerekse de bebeklerle uygulamaya yönelik devam eden bilimsel çalışmalar, projeler, tezler 2019 yılında Kimlikli Bebekler Eğitim Girişimi Derneği’nin temellerini oluşturdu. Bugüne kadar Sertifika Programına katılan ve Kimlikli Bebekler Uygulayıcısı olan eğitimcilerle bir araya gelerek oluşturduğumuz bu Dernek çatısı altında toplumda bir arada yaşama kültürünü desteklemeyi, Kimlikli Bebekler Yaklaşımı Uygulayıcı Eğitimi Sertifika Programı düzenleyerek kapsayıcı eğitim ortamı geliştirme becerileri, farklılıklara saygı, çatışma çözümleri, duygusal okuryazarlık, şiddetsiz iletişim, empati gibi konularda eğitimcilere katkı sağlamayı, çocukların eğitimler yoluyla başta sosyal-duygusal gelişimleri olmak üzere tüm gelişim alanlarını desteklemeyi, ailelere yönelik bu konularda farkındalık çalışmaları gerçekleştirmeyi, bebek dikimi yoluyla düşük sosyo ekonomik koşullarda yaşayan üretici kadınlara istihdam yaratmayı, alanla ilgili kişi, kurum, sivil toplum örgütleri ve yerel yönetimler ile işbirliği kurarak ortak projeler geliştirmeyi ve yürütmeyi hedefledik.

6- Son olarak ülkemiz için bir kilometre taşı diyebileceğimiz çocuk dergisi Minik Kafa dergisinde gördük sizi… Çocuk dergisi konusunda cesur ve nitelikli bir çalışma yapıyorsunuz. Çok değerli isimler var kadroda. Selçuk Şirin, Ayşe Bilge Selçuk, Selçuk Özdemir… Nasıl gidiyor? Nasıl bir reaksiyon alıyorsunuz?

Çok heyecan verici bir proje. Açıkçası çocuklar için yazmak büyük keyif ama bir o kadar da sorumluluk gerektiriyor. Değerli Prof. Dr. Selçuk Şirin Hocamın davetiyle katıldığım Minik KAFA Ailesinin bir üyesi olmak mutluluk verici. Senin de belirttiğin gibi çok kıymetli bilim insanları ve eğitimcilerle birlikte çalışıyoruz. Minik KAFA tüm gelişim alanlarını destekleyen, yaparak,  gözlemleyerek, keşfederek, oynayarak ve eğlenerek öğrenmeyi amaçlayan, çocuğu aktif ebeveyni de rehber kılan, sadece aileler için değil, okul öncesi ve ilkokul öğretmenleri ve çocuklarla çalışan her kesim için faydalı bilgiler sağlayan bir dergi. Her sayıda farklı temalarıele alarak, bu temalar doğrultusunda etkinliklere, çalışmalara, önerilere ve eklere yer veriliyor. İçerik bakımından doğaya, hayvanlara, bitkilere odaklanan Minik KAFA’da, çocuklarla dergi arasındaki etkileşimi artırmaya yönelik çalışma ve etkinlikler bolca mevcut. Örneğin kuşların gözlemlenmesi ele alınmakta; kuşların özellikleri, yaşadıkları yerler, kuş gözlemi, kuşların yaşam döngüsü, kuş yuvaları gibi çalışmalarla çocukların yaparak yaşayarak öğrenmeleri desteklenmektedir. Çocukların etkileşim içerisinde, yaparak yaşayarak öğrenmesini deneyimlemesine yardımcı olan dergide temalardan yola çıkılarak tüm gelişim alanları desteklenmektedir. Bu temalar tüm gelişim alanları içerisinde yer aldığından ebeveynler ya da öğretmenler dergi aracılığı ile baştan sona temayı detaylı bir şekilde ele alıp çocuklarla deneyimlemenin keyfini çıkarabilirler. Öğretmenler dergideki temalar aracılığı ile bir proje çalışması yapabilir. Örneğin 2. Sayıdaki Kuşlar Temasını ele alarak kuşları, özelliklerini, yaşadıkları yerleri, hem sanat, hem motor becerileri, hem de matematik ve fen becerilerini destekleyerek kullanabilirler. 4. Sayıdaki Uzaya Gidiyoruz Temasında uzay macerasını yaşayarak bir proje oluşturabilirler. Aynı zamanda dergide kodlama kitapçığı ile de 21. y.y becerilerini destekleyen, matematik becerilerine yönelik etkinlikler bulunmakta. Bilim Köşesinde ise fen becerilerini destekleyen roket yapımı, teleskop yapımı gibi bilimsel çalışmalara yer verilmekte. Dergi temasına göre çıkartmalar, oyunlar, kodlama kitapçığı ve minik kitapçıklardan oluşan ekler aracılığı ile çocukların dergi ile etkileşimi artmakta.

Minik KAFA da sanata da önem verilmekte. Ayın Sanatçısı bölümünde Joan Miro, Ahmet Güneştekin gibi sanatçılara yer verilerek çocuklarla sanatçılar tanıştırılıp, ardından sanatçılara yönelik tamamlayıcı etkinliklerin yapılması istenmekte. Rengarenk temasına ait sayıda sanat ve renklerle birlikte tüm gelişim alanlarını destekleyen, farklı materyal, malzeme ve renklerle deneyimlenebilecek birçok etkinlik yer almıştı örneğin. Değerli Meslektaşım Prof. Dr. Cem Balçıkanlı tarafından hazırlanan Funglish adlı bölüm ise  3. Sayı itibari ile Minik KAFA’ya dahil oldu. Funglish kapsamında her sayıda İngilizce bir ek yer almakta ve Cem Hocanın hazırladığı videolar sosyal medyada paylaşılmaktadır. Burada amaç çocukların İngilizceyi yaşayarak ve eğlenerek sevmesini sağlamak. Gördüğün gibi genel anlamda Dergi tüm gelişim alanlarını destekleyen ve çocuklarla dergi arasında etkileşimi artıran içeriklere ve bölümlere sahip. Evde ebeveynler ile çocukların yapabileceği somut çalışmalara yer verilmekte.

Gelelim benim köşeme J Seslerin Dansı. Seslerin Dansı Köşesi’nde çocuklarla birlikte her ay farklı bir sesle ilgili etkinlikler yapmayı hedefledim. Öncesinde ebeveynlere ses farkındalığı ile ilgili kısa açıklamalar, tavsiyeler ve bilgi aktarımında bulunarak, çocuklarla etkinlikler aracılığı ile sesleri keşfediyor ve önerdiğim ses farkındalığı çalışmalarını deneyimliyoruz. Bunu yaparken arkadaşımız Ses Sihirbazı da bu yolcuğumuzda bizlere eşlik ediyor. Bu zamana kadar Ses Sihirbazı ile  E, L. A ve K seslerini keşfettik. Erken okuryazarlık becerileri ile tanıştık. Kendi kitaplığımızı oluşturduk, “E Sesi Avı” oyunumuzu oynadık, “Kitapların Gizemli Dünyasında El Ele” diyerek ebeveynler ile çocukların beraberce kitap okuma saatlerini etkileşimli olarak değerlendirebilmeleri için önerilerde bulunduk.  “Kelimelerin Gücü Adına” diyerek kelime duyarlılığına dikkat çektik ve çocuklarımız ile “A Sesi Kutusu” oluşturup oyunlar oynadık, alan gezisine çıkıp doğada a sesini aradık ve “A sesi Ağacı” oluşturduk. Ses sihirbazı aracılığı ile her sayıda bir önceki sayıdaki keşfettiklerimizi de hatırlıyor ve çocukların dergi ile etkileşimini artırıyoruz.

7- Bir okul öncesi çocuk kitabında olmazsa olmaz üç şey nedir? Ebeveynlere öneriniz ne olur?

İlk aklıma gelenler bir çocuk kitabının hayal gücünü desteklemesi, akıcı bir dile sahip olması ve  çocuğun gelişim özelliklerine uygun olması diyebilirim. Yapısal olarak kaliteli bir baskısının olması, kalın kapaklı olması önemli. İçerik olarak da söylediklerime ek olarak didaktik bir anlatım yerine çocuğun kendisinin keşfedeceği şekilde sunulması, çocukların sanat beğenilerini geliştirici ögelere yer vermesi, gerçekçi olması diğer önemli özellikler arasında sayılabilir.

Doğumla başlayan okuma yazma serüveninde ebeveynlere en değerli önerim, bu öğrenme yolculuğunun çocuklarının doğdukları andan itibaren başladığının ve desteklenebileceğinin bilincinde olmalarıdır diyebilirim. Bu gelişim sürecinde çocuklarının ev ortamını ve çevresini zenginleştirerek onlara günlük yaşamdan birçok farklı etkinlik sunulabilir, bu şekilde onların erken okuryazarlık becerilerini desteklemiş olurlar. Ayrıca çocuklarını okuma yazma sürecine hazırlarken ebeveynler olarak onların ilgilerini kütüphaneleri ziyaret etme, kitap okuma, katalog, afiş ve dergi inceleme gibi günlük hayat deneyimlerine çekmeleri etkili olacaktır.  Çocuklarımıza kitap, dergi ve gazetelerle zenginleştirilmiş bir ev ortamı sunmak, onların ilgilerini bu yöne çekmek adına önem taşır. Ayrıca ev ortamında çocuklarımızın gelişimlerine yönelik kitapların bulunduğu ve onlara ait düzenlenmiş özel bir alanın olması fayda sağlayacaktır.

8- Okul öncesi çağı çocuğu ebeveynlere şu 5 şeyi yapmayın deseniz ne olurdu?

Ebeveynler çocuklarını yargılamasınlar, kıyaslamasınlar (kardeşleriyle bile), suçlamasınlar, aşırı koruyucu, aşırı müdahaleci ve aşırı kontrolcü olmasınlar. Bunları yaparak çocuklarına sadece kendilerini değersiz hissettirirler.

9- Bir Boğaziçi Üniversitesi mezunu olarak son zamanlardaki gelişmeler hakkında neler düşünüyorsunuz? Oradaki akademisyenlerin duruşu sizin için ne ifade ediyor?

1993 senesinde yani bundan 28 yıl önce Boğaziçi Üniversitesinden mezun oldum. Öğrenciliğim sırasında ilk 3 yıl Kuzey Kampüsteki Kız Yurdunda 8 kişilik odalarda farklı ülkelerden gelen ve inançlara sahip arkadaşlarımla odayı paylaştım. 5 sene boyunca bir kez olsun öğrenci kimliğimi göstermeden kampüse girdim, çıktım. Tüm arkadaşlarımızla ve hocalarımızla birlikte farklılıklarımızı kabullenerek ve bunları zenginlik olarak görüp keyif alarak öğrencilik yıllarımı barışcıl bir ortamda tamamladım. Mezunu olmaktan her daim gurur ve onur duyduğum Boğaziçi Üniversitesinde 2021 Ocak ayının başından bu yana yaşanan olayları hem akademinin içinde zorlu yollardan büyük mücadeleler vererek geçen bir bilim insanı olarak hem de  eski bir mezun kimliğimle üzüntüyle takip ediyorum.

Üniversiteler bilginin, evrensel değerlerin ön planda tutulduğu, bilim ve teknolojinin araştırmaların ışığında geliştirildiği, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün de belirttiği gibi fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesillerin yetiştirildiği bilim yuvalarıdır. Bir ülkenin çağdaşlaşması, üniversitelerinin bilimsel düşünceyi ve özgürlüğü ilke edinmesine bağlı. Bir ülkenin çağdaşlaşması öğretim elemanlarının kalitesine bağlı, sayısına değil. Üniversitelerin de kurumsal hafızaları vardır. Bu hafıza kurumun içinde büyür, gelişir, bir noktaya getirilir. Bu yılların emeğidir, çabasıdır…Öğretim elemanı ile, öğrencisi ile, tüm çalışanları ile. Boğaziçini Boğaziçi yapanda işte tam budur. Boğaziçi Ünivesitesi her gencin hayalini kurduğu bir üniversitedir, neredeyse istisnasız her gencin…Bilime, fikir özgürlüğüne ve uzlaşıya dayanan değerleri yaşatmaya odaklanan, genç nesillerin kendi ülkesinde değer yaratabileceği ve fikir zenginliği sunabileceği bir iklimi hep birlikte oluşturabileceğimize olan inancımı kaybetmek istemiyorum. Tarih bize Akademinin bilgi ve bilim ürettiği oranda özgür ve özerk olabildiğini, bu özgülüğe cesaret sahibi, mücadeleci, inançlı ve azimli bilim insanları ile ulaşılabileceğini kanıtladı. Gene aynısı olacak. Tüm kalbimle inanıyorum.

9- En sevdiğiniz okul öncesi çocuk kitabı/kitapları nelerdir?

En sevdiğim resimli çocuk kitabı Amerikalı yazar Eric Carle’ın Aç Tırtıl (A Very Hungarypillar) Kitabı. 2004’de kısa bir süreliğine gittiğim New Yorkda okul öncesi eğitim merkezlerini gezerken kendi boyumda bir Aç Tırtıl kitabı ile karşılaşmıştım J Big Book…1969 yılında yayınlanan kitap çocuk edebiyatı alanında pek çok ödül sahibi, 50’den fazla dile çevrilmiş, tüm zamanların en çok satan çocuk kitabı ünvanını almış. Açıkçası erken okuryazarlık becerileri ile ilgilendiğimden özellikle bu kitabın farklı dillerdeki yazım şekillerini de merak ederek çıktığım serüvende bugüne kadar dünyanın birçok ülkesindeki seyahatlerimden farklı dillerde Aç Tırtılları koleksiyonuma ekledim. Bir tırtılın kelebeğe dönüşmeden önceki maceralarının anlatıldığı kitabın içinde tırtılın açtığı deliklerin bulunması kitabı çok daha eğlenceli kılıyor. Kitapta çocukların anlayabileceği bir şekilde sayılar, haftanın günleri, yiyecekler ve kelebeğin hayat döngüsü anlatılmakta. Kelebeklerin aç bir tırtıldan güzeeeellll bir kelebeğe dönüşümünü anlatan bu rengarenk kitap 1994 yılında Sevgili Fatih Erdoğan çevirisiyle Mavibulut Yayıncılık tarafından ülkemizde de yayınlandı. Ardından yazarın diğer kitapları da Türkçe olarak yayınlanarak çocuklarımızla buluşmaya devam ediyor. Minik Tohum, Huysuz Uğurböceği, Kafası Karışık Bukalemun, Dünyayı Gezmek İsteyen Horoz, Canım Annem, Canım Babam bunlardan bazıları…Ayrıca henüz ziyaret edemesem de Amerikada Eric Carle Müzesini görmek hayallerim arasında…

10- Yakında bizlere duyuracağınız bir kitap, makale veya sürpriz bir proje var mı?

Aslında evet var. Uzun zaman önce başladığım editörlüğünü yürüttüğüm erken çocukluk eğitimi alanında birbirinden değerli akademisyenlerin, eğitimcilerin, STK temsilcilerinin bölüm yazarı olarak yer aldığı bir kitabın müjdesini verebilirim. Bu kitap erken çocukluk eğitimine giriş niteliğinde bir başucu kitabı olacak. Nobel Yayıncılıktan çıkacak olan kitabımıza en kısa zamanda kavuşmayı dört gözle bekliyorum.

11- Son olarak aşağıdaki kelimelere tek kelimelik bir cevap istiyorum.

Çabaçam: Evlat

Bebek: Gelecek

Sevgi: Emek

Çanakkale: Nefes

Seçim: Vazgeçme

Kreş: Ya eğitim?

Anne: Fedakarlık

Samimi sohbet ve cevaplarınız için teşekkürler…

Bana bu fırsatı verdiğiniz için ben çok teşekkür ederim. Ülkemizde okula devam eden 18 milyon çocuğumuzun sorumluluğunu omuzlarında hisseden, çocuklarımızın iyi olma hallerini ve eğitim alma haklarını desteklemek için gücümün yettiği aklımın erdiği kadar çabalayan bir eğitimci olarak, eğitimin sadece bugün değil “her gün” en mühim gündemimiz olmasını tüm kalbimle diliyorum. Daha az şey öğretmeye razı olmak, öğrenmeyi keyifli hale getirmek, bildiklerimizin korkmadan dışına çıkarak, bilimin deneyci metodunu çocuklarımızı riske sokmadan uygulamak bu dönemi daha verimli geçirmemize katkı verebilir. Ayrıca pandemi bize geride kalanı feda etmemeyi öğretti. İnsan olma yolunda önemli dersler çıkararak bu dönemi geçirmek kazancımız olabilir.

Tüm okuyuculara sağlıklı mutlu günler diliyorum.

0 Paylaşımlar
Share

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir