Hepimizin hayatında çocukluğumuzdaki bir olayın olumlu ya da olumsuz bir yansımasını görmek mümkündür. Çocuklukta yaptığımız bir davranışa karşı aldığımız pozitif veya negatif reaksiyonlar yetişkinlikteki davranış ve kararlarımızda etkili olmakta…
Bu konuya en güzel örnek bir şehir efsanesi olarak anlatılan Walt Disney’in “Baykuş Katili Hipotezi”dir.[1]
Dünyaca ünlü çizgi film ve çizgi karakter yaratıcısı Walt Disney çocukken bir baykuş almak ve evde beslemek istemektedir. Bir gün ormana doğru gider ve bir baykuş bulur. Fakat ne yaparsa yapsın baykuşun inadını kıramaz ve alıp götüremez. Disney de o anki siniri ile baykuşu ayakları altına alıp öldürür. Denilen odur ki Disney bu davranışından sonra büyük bir suçluluk duygusu duymuş ve bütün çizgi filmlerinde vahşi hayvanları sevimli göstermiş, onları korumaya çalışmıştır.
Elbette bu bir anekdot ve genelleme yapmak için pek de yeterli olmayan bir efsane. Fakat çocuklukta yaşanan duyguların geleceğe etkisine etkili bir örnek.
Disney, çocukken yine resim ve karikatür çizim sevdasından dolayı babasından şiddet görmüş ve babası tarafından 14 saat aralıksız keman çalmaya zorlanmıştır. Bu da bir keman virtüözü değil de iyi bir çizgi karakter yaratıcısı olmasını sağlamış olamaz mı? Olabilir değil mi?
Dünyanın en büyük eğlence tema parkını kuran, onlarca ünlü çizgi karakter yaratan ve pamuk prenses ve yedi cüceler filmi ile Oscar kazanan Disney’in çocukluğunda yaşadığı olayların etkisi ne kadar önemliyse hayallerinin peşinden gitmesi ve hayallere değer vermesi de o kadar önemli.
Disney’in şirketinin en üst katında hayalperestler, orta katında gerçekçiler ve ilk katında eleştiriciler çalışıyor. En üst kattakiler sadece hayal ediyorlar. Saçma da komik de anlamsız da olsa hep hayal ediyorlar. Gerçekçiler ise hayalperestlerin hayallerinin olabilirliğini planlıyor. En alt kattaki eleştiriciler ise sonuç olarak projenin her boyutunu acımasızca eleştiriyorlar. Böylece en uç hayaller başta kesime uğramadan en saf haliyle ortaya çıkıyor.
Sevgili ebeveynler ne olur çocuklarımızın hayallerini dinleyelim, hayallerine eşlik edelim, küçük de olsa o hayallerini geliştirelim, hayallerine ket vurmayalım ve bizler de hayallerimizi onlara anlatarak örnek olup cesaret verelim.
Unutmayalım her şey hayal etmekle ve hayallere doğru giden yolda pes etmemekle başlar.
Tıpkı Mustafa Kemal’in bir hayal ile Bandırma Vapuruna binerek ona inananlarla olma ihtimali binde bir olan rüyayı gerçekleştirmesi gibi. İnanmayanlar olmadı mı sanıyoruz? Olmaz mı hem de en yakınlarından. Hem de inanmamayı bırakın karşı çıkarak…
Ama Atatürk tek bir şey yaptı “kulaklarını tıkamak!”
Ne diyordu İlhan Berk; “Kırarlar diye hayal kurmaktan vazgeçilmez.”