Çocuk edebiyatı konusu toplumsal olarak en hassas noktamız olmakla beraber, ticari kaygı veya beklentilerin etkisiyle yozlaşmaya müsait bir dal olarak da karşımıza çıkıyor.
Böyle bir durum tüm alanlarda olabilir. Ama söz konusu çocuklar olunca eğitimde olduğu gibi çocuk edebiyatı eserleri de genç dimağlar üzerinde geriye dönüşü zor tahribatlar yaratabiliyor.
Bu alanda özenli ve nitelikli çalışmalarıyla tanıdığımız editör ve yazar Nihal Ünver ile çok değerli olan çocuk edebiyatı ve tercümeler üzerine konuşacağız.
1- Merhaba sevgili Nihal. Seninle yaklaşık iki yıldır tanışıyoruz. Bu kısa sürede bile alandaki hassasiyetin ve değerli çalışmalarınla çok yakından tanıdım seni… Aynı zamanda “Yeni Okul” isimli hikaye kitabımın da editörlüğünü yaptığını ve bir kitaba nasıl farklı bir bakış getirdiğini çok iyi anımsıyorum. Öncelikle kimdir Nihal Ünver kısaca tanıtabilir misin kendini?
Merhaba Batuhan, öncelikle güzel sözlerin için teşekkür ederim. Çocuk edebiyatı çok önemli bir sorumluluk alanı, bu alanda yaptığım ettiğim her şey için özenli olmaya çalışıyorum. Çok küçük yaşlarımdan itibaren hep çocuk doktoru olmak istediğimi söyleyip dururdum. Çocukken de çocukları çok severdim. Mesleğimi seçmeden önce bile, üniversitedeyken çevremdeki çocukları mıknatıs gibi çektiğimi hatırlıyorum. Çocuk doktoru olamadım ama çocuk kitapları editörü oldum nihayetinde. Evliyim ve 10 ve 6 yaşlarında iki oğlum var.
2- İlk çocukluk yıllarında Almanya’da doğmuş olman ardından Adana’ya gelişiniz sonrasında Ankara’da öğrencilik yılların… Çok farklı kültürleri sentezlemen demek bu. Mesleğine nasıl bir yansıması oldu sence?
Çocukluğumu düşününce uzun uzun izlediğimi ve anlamlandırmaya çalıştığımı hatırlarım. Bu kadar farklı kültür ve mekanlarda kısa sayılmayacak zamanlarda yaşamış olmam belki de beni daha çok gözlem yapan tarafta olmamı sağladı. Gözlem yaparken empati duygumun da gelişmiş olduğunu fark ettim, nice sonra. Bunun mesleğime ve bu alandaki tercihlerime katkısı olduğunu düşünüyorum. Tabii özellikle Almanya’da geçen ilk çocukluğum sayesinde çocuk edebiyatının farklı örnekleriyle erkenden karşılaşmış olmam da etkilemiştir beni hep. Bir de çocukluğumun yine hafife alınmayacak bir kısmında yazları Toroslar’daki yayla evimizin bahçesindeki kiraz ağacının tepesinde kiraz yiyip dağları izlerdim, yıllar sonra bu anları hatırlayıp İnce Memed’le kurduğum bağ da çok etkilemiştir beni… Ve lise ve üniversite yıllarımı geçirdiğim Ankara’nın zengin kültürel ortamları, sıkı ve üretken arkadaşlık bağları da şükran duyduğum bir miras bıraktı bana.
3- Yazarlık, tercüme derken çocuk edebiyatına olan merakın nasıl ortaya çıktı?
Üniversitedeyken yayın dünyasına adımımı atmıştım zaten, çevirilerle ve dışardan redaksiyon işleriyle. Mezun olur olmaz ilk bulduğum iş de bir yayınevinde olunca editör olmak istediğimi anlamıştım. Çocuk edebiyatına bulaşmam daha sonra, ilk çocuğum doğunca oldu. Ona kitap ararken, okumalara başladım ve çocukluğumdaki edebiyat kahramanlarının izini sürdüm. Ben çocukken nelerden hoşlanırdım, neleri anlamlandırmaya çalışırdım diye düşündükçe alana daha çok girdim. Yazarlık ise duygusal olarak beni çok etkileyen bir konuda bir şeyler yapmam gerektiği dürtüsüyle hareket ettiğim bir alan oldu. Kafamda kurguladığım karakterlerle kurduğum empati kağıda dökülüverdi. Ama dile kolay; çünkü editörlük şapkamı çıkarıp kendi metnime uzaktan bakmakta çok zorlandım doğrusu.
4- Niteliğin yani içeriğin en önemli olduğu dal çocuk edebiyatı. Bu noktada maalesef son zamanlarda çok çirkin ve acı örneklere şahit oluyoruz. Ben bu kitaplardaki özensizliğe “içerik terörü” diyorum. Çocuk kitaplarındaki bu içerik terörünü nasıl değerlendiriyorsun?
İyi edebiyattan, iyi sanattan haberi olmayan kişilerin başka kaygılarla üretime girmesinden başka bir şey değil. Çünkü bir insan gerçekten de iyi edebiyatı biliyor, okuyor, sürekli olarak kendini besliyorsa zaten kaleminden dökülen de iyi oluyor. Ama çocuk kitabının ülkemizde ticari olarak sunduğu olanaklar, “sözde” kolay bir üretim alanı olması ve çocuklara ders vermenin ve bir şeyler öğretmenin en kolay yöntemiymiş gibi algılanması hedef kitlesini umursamadan üretimde bulunulmasına neden oluyor. Bu da sözünü ettiğin kötü ve çirkin içeriklerin çocuklarla buluşmasına yol açıyor. Bunu denetimle, sansürle falan önlemek mümkün değil. Çocuk edebiyatı alanına dair birçok disiplinlerin beraber yürüteceği bağımsız çalışmaların yapılması, eleştiri kurumunun gelişmesi ve ticari olarak bir fayda kapısı olmaması gerekiyor.
5- Çocuk edebiyatında hikayenin içeriği kadar görseller de önemli bir nokta. Görselleştirme konusunda ne düşünüyorsun?
Hikaye ile görseller el ele gider her zaman. Her hikaye için görsellerin hangi materyalle ve hangi düzlemde hazırlanacağı özel olarak değerlendirilmeli. Bazı hikayeler için suluboya ve biraz daha soyut resimler uygunken, bazıları için daha somut ve net çizimler gerekir. Tabii ki hangi yaş grubuna hitap ettiğine göre de bu bahsettiğimiz tercihleri tekrar gözden geçirmeliyiz.
6- Aynı zamanda iki çocuk annesi olan bir yazara da soruyorum bu soruyu, çocuklara okumayı sevdirmek için önerilerin neler?
Anne ve baba okuyorsa bu iş çözülür. Çünkü okuyan bireyler okumanın ne kadar zevkli bir eylem olduğunun farkındadır ve doğalında okuduklarını çevresiyle paylaşmayı ister, hem de şevkle. Nasıl ki güzel bir film izleriz, iyi bir müzik dinleriz ve bunu herkesle paylaşmak isteriz, okumak da öyle işte. Paylaştıkça çevrenize bulaştırırsınız. Ne kadar bireysel bir eylem gibi görünse de aslında toplumsal bağları güçlendiren bir şey. Çocuklar da okudukları hakkında ailesiyle sohbet ederse okumayı severler. Çok net önerim, çocukları “Hadi yavrum biraz kitap oku” deyip okumaya göndermeye çalışmak yerine, onunla aynı kitapları okuyup konuları, karakterleri beraberce konuşmak. Ama bunu “okuduğundan ne anlamış bakalım” kaygısıyla değil, daha çok bir anıyı paylaşmak gibi. Küçük bir örnek vereyim: Herkes Kumkurdu’nu ve Zackarina’yı tanır. Zackarina o kadar gerçek bir karakterdir ki onun yapıp ettikleri bizim evdeki çocukların yapıp ettiklerine çok benzer ve biz sıklıkla onu anarız. Sanki beraber bir yaşanmışlığımız varmış gibi. Tek yaptığım şey onların okudukları kitaplara sızmak. Ya da kendileri bırakana kadar onlara kitap okumak…
7- Bir çocuk kitabında olmazsa olmaz üç şey nedir? Ebeveynlere önerin ne olur?
İyi edebiyat, ders vermeyen bir hikaye ve çocuğu küçümsemeyen bir bakış açısı. Ebeveynlerin çocukların kitaplardan bir şeyler öğrenmesi gerektiği algısını bir kenara bırakmaları gerekiyor. Çünkü çocuk eğlenmediği, kıkırdamadığı ve duygularını harekete geçirmeyen bir kitabı sevmez ve okumaz. Ebeveynler lütfen bu konuda kendilerinden yola çıkarak hareket etsinler. Bence ders veren, karşısındakini küçümseyen bir dille yazılmış bir hikayeyi hiçbir yetişkin sevmez.
8- Hızla gelişen bir teknoloji dünyası var. Buna maruz kalan ve basılı kitaba ilgisi azalan da bir kuşak geliyor. Benim düşüncem basılı kitapların bir nostalji olarak kalmayacağı hatta bir teknoloji doyumsuzluğu sonrası çok daha artacağı yönünde. Sence teknoloji kitapları nasıl etkileyecek?
Sana katılıyorum, belki formatı değişebilir, sesli kitap ya da elektronik kitap olabilir formatı ama teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin insanı sanattan koparmak çok zordur. Bir sanat içeriği olarak kitap var olmaya devam edecektir.
9- En sevdiğin çocuk kitabı?
Tove Jansson’un Görünmez Çocuk’u.
10- Yakında bizlere duyuracağın bir kitap veya tercüme var mı?
İngilizce yazılmış bir Mumi kitabının çevirisi ve yeni bir çocuk kitabı hazırlığım var.
11- Son olarak aşağıdaki kelimelere tek kelimelik bir cevap istiyorum.
File çorap: Dikkat çeken
Çocuk: Engin
Dinozor: Ata
Eksi üç: Samimi
Almanya: Hayallerim
Hikaye: Evren
Samimi sohbet ve cevapların için teşekkürler…