1- Merhaba Özge Hocam. Özellikle çocuklarla felsefe alanıyla ilgili olanların yakından tanıdığı ve bu alan için referans kabul edilebilecek bir akademisyensiniz. Sizi daha yakından tanımak için kendinizle ilgili kısaca neler söylemek istersiniz?
Ben felsefeciyim, yani hep felsefe okudum. Boğaziçi Üniversitesi’nde lisans, İstanbul Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora eğitimimi tamamladım. Çeşitli devlet ve vakıf üniversitelerinde hoca olarak çalıştım. Son on yıldır pratik felsefeyle ilgileniyorum ve Çocuklar ve Topluluklar İçin Felsefe üzerine çalışıyorum. Bir oğlum var ve bir de köpeğimiz, birlikte sakince yaşıyoruz.
2- Boğaziçi Üniversitesinde Felsefe lisansı. Ardından İstanbul Üniversitesinde yine Felsefe yüksek lisansı ve doktorası… Çocuklar, gençler ve topluluklarla felsefe üzerine çalışmaya giden yol nasıl başladı?
Tipik akademisyen olma yolunda ilerlerken, yaptığım çalışmaların dünyaya dokunması gerekir diye düşünerek rotayı hafif kırdım diyebilirim. En iyi bildiğim şey felsefeydi ve bu konuda uygulamalı ne yapabilirim diye düşündüm, araştırdım. Çocuklar ve Topluluklar İçin Felsefe yöntemi ilgimi çekti. Felsefeyi eğitim bilimleri alanıyla birleştiren bir yöntem olmasından heyecan duydum. Hemen Montclair State University’deki yaz seminer programına katıldım, öğrendiklerimle bir yıl boyunca bir okulda çocuklarla çalıştım. Böylece daha çok öğrendim. Sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde bu alanla ilgilenecek birimlere çalışmak istediğimi söyledim ve Yaşamboyu Eğitim Merkezi’yle (BÜYEM) eğitmen eğitimi programına başladık. Sonrasında öğretmen eğitimleri, okul danışmanlıkları, kitaplar, radyo programı gibi pek çok iş bunun etrafına örüldü.
3- Çocuklarla Felsefe (P4C), hızla yaygınlaşıyor. Özellikle de özel okullar ve çocuk üniversiteleri gibi kurumlar aracılığıyla çocuklar felsefe yapmanın tadına varıyorlar. Bu gelişimin yolunu açan, katkı sunan biri olarak bu talebi ve gelişmeyi nasıl yorumluyorsunuz?
Yaygınlaşmanın getirdiği bazı handikaplar olsa da ben gidişatı olumlu buluyorum. Yaygınlaşma kaçınılmaz olarak kötü uygulamaların da ortaya çıkmasına sebep oluyor. Ama hiç kötüsü olmasın dersek ya bu işi hiç yapmamamız ya da dar alanda kalarak sürdürmemiz gerekir. Kaldı ki onun da başka handikapları var. O yüzden çoğulluk içerisinde olmayı kabul etmekten ve işimizi iyi yapmayı sürdürmekten yanayım ben. İşini iyi yapınca sürüyor zaten ve bir zaman sonra geriye bakıp “Ne güzel işler yapılmış ülkemizde” denmesinin huzuru ve gururu kalıyor. Bunu duyabilmek de diyebilmek de en çok ihtiyacımız olan şeylerden biri…
4- Çocuklarla Felsefe uygulamasında bir tartışma konusu var. Müfredatla entegre edilmiş ve ders planlarına yerleştirilmiş bir yöntem mi, yoksa tema ve müfredattan bağımsız kavram ve değerler üzerinden yürüyen bir atölye çalışması mı? Hangisi?
İkisi de mümkün. Okulda ayrı bir ders saati ayırarak felsefi tartışmaların yapıldığı bir atölye yapabilirsiniz. Tamamen müfredattan bağımsız dediniz ama öyle olma ihtimali düşük bence. Çünkü yaptığınız çalışmalar ya derslerin konu kazanımlarıyla ya yetkinlikleriyle ya değerleriyle mutlaka bir yeriyle ilişkileniyor. İkincisi, felsefe yapmayı bir yöntem olarak diğer derslerin içine yerleştirebilirsiniz. Ben son zamanlarda bu ikinci tipteki çalışmalara yoğunlaştım. Özellikle Hayat Bilgisi ve Türkçe derslerinde ders planı hazırlıyorum ve öğretmenlerin uygulamalarını gözlemliyorum. Bu derslerin soruşturmaya ve anlamaya açık bölümleri üzerine yapılan tartışmaları hazırlamak benim için çok zevkli, uygulamalarda çocukların da zevk aldığını görüyorum.
5- İlk dört kitapta ilişkiler felsefesi üzerine, son dört kitapta da mantık hataları ve safsatalar üzerine eğildiğiniz 8 kitaplık bir “Çocuklar İçin Felsefe” seriniz var. Yerli kaynak açısından çok kıymetli bu eserler. Kısaca bahsedecek olursanız hangi boşluğu doldurdu bu eserler? Çocuklar ve yetişkinler için yakında yeni kitaplarınızı duyabilecek miyiz?
Teşekkür ederim. Bu kitapların bence en güzel yanı, orijinal içerik olmaları. Yani halihazırdaki bir felsefi tartışmanın ya da düşünce deneyinin hikâye şeklinde uyarlaması değiller. Okulda çocuklarla yoğun çalıştığım dönemde çıktı bu kitaplar. Dışardan biri değil de içeride iş yapan biri olunca çocukların neleri konuşmaya ihtiyacı olduğunu seziyorsunuz. Kitapların üst başlıkları öyle oluştu mesela. Sonra çocuklarla çok sayıda tartışma yürüttüm, temel argümanları gördüm, onların kullandığı sözcüklere ve esprilere dikkat ederek yazdım. Onlardan gelen onlara daha kolay ulaşıyor, çocuklardan olumlu geri dönüşler almamın temel sebebi bu olsa gerek. Ayrıca her kitap bir konuya odaklanıp belli başlı argümanları sunduğu için yetişkinler için de birer cep kitabı niteliğindeler diyebilirim. Bu seriye şu anda ara verdik ve okul öncesi çocuklar için “Küçük Düşünürler” serisine başladık. Onun ilk iki kitabı yayımlandı, yenilerini de bugünlerde yazıyorum. Yine benzer yöntemle çalışıyorum, çocuklarla çalışmadan olmuyor.
6- Türkiye’de düşünen adam heykelinin Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi bahçesinde olmasını, “Ne gerek var çok düşünme kafayı sıyırırsın.”, “Başımıza filozof kesildin!” ve “Felsefe yapma!” gibi söylemlerin yaygın olmasını neye bağlıyorsunuz?
Ben bu toplumsal eleştiriyi kalıplaşmış buluyorum ve artık eleştiriden çok dogmaya dönüştüğünü düşünüyorum. Onu dogma halinden çıkarıp tekrar eleştirel okumaya tabi tutmak isterim. Şöyle bir iddia ortaya atarak başlayayım: “Felsefe yapma” ifadesinin hakkıyla kullanıldığı yerler vardır. Mesela, kişi sorgulayan kişi olmaktan çok öyleymiş gibi yapan, yani sahici bir entelektüel olmaktan çok gizliden gizliye “ben böyle entelektüel biriyim, bana bakın, bunu görün” demeye çalışan biriyse, biz onun bu zorlama ya da bozuk tavrını sezeriz ve uzayıp giden konuşmasını “Felsefe yapma” diyerek durdurmak isteyebiliriz. Bu durumda, hakkıyla ve yerinde bir deyiş olur.
7- Osmanlı’nın son dönemi ve cumhuriyetin ilk yılları ile özellikle akademide felsefe dalına ciddi kaynak ayrılmış, akademisyenler davet edilmiş ve içerikler hazırlanmış. Süreç içinde ikinci yüz yıla girerken ülkemizdeki felsefe çalışmalarının ve toplum olarak doğru düşünme metodunun gidişatını nasıl görüyorsunuz?
Son yıllarda ülkemizde neredeyse her şey ekonomik kalkınmaya endekslendiği için sadece felsefenin değil bizi entelektüel, doğru ve duyarlı insan olmaya taşıyacak her şeyin kemirildiğini düşünüyorum. Üzgünüm bunun için. Verimli bir arazide bazı çorak alanlar olabilir, mükemmel dünya beklentim yok. Ama şu anda çoraklığın ortasında küçük verimli bahçeler yaratma çabasındayız. Yani ben yaptığım işi ve çevremdeki eğitimcileri böyle görüyorum. Bu kolay değil, ekstra çaba ve dayanıklılık gerektiriyor.
8- 100 yıl önceki felsefenin işlevi ile bugünkü felsefenin toplumsal işlevi aynı mı? Felsefenin günümüz dünyasında değişen bir rolü var mı?
Bu çok büyük bir soru ama kısa bir cevap vermeye çalışayım. Felsefenin akademiye kapanmaması ve dünya işlerine katılması çağrısı uzun zamandır akademide de dile getiriliyor. Akademiden çıkan bu tarz sesleri ve çalışmaları destekliyorum, hepimizin hem bireysel hem toplumsal ve siyasi anlamda bu çalışmalara çok çok ihtiyacı var. Ama akademiyle hiç bağı olmayan spekülatif felsefeyi, yani hepimizin sosyal medya akışındaki özlü sözlerin felsefeymiş gibi sunulmasını desteklemiyorum, hatta bıktım usandım bile diyebilirim.
9- Aşağıdaki kavramlar sizin için ne ifade ediyor?
Etik: Birlikte yaşamak zor iş
Boğaziçi Üniversitesi: Yaşam kültürü
Çocuk: Her zaman onun tarafındayım
İkilem: Hem zehir hem panzehir
Türk Siyaseti: Sis
Safsata: Farkındalık ihtiyacı
Merak: Canlılık
Slavoj Zizek: Gülümseyen emoji
Gelecek: Bir parçası bugünün içinde olan
İoanna KUÇURADİ: Gelenek